Kavakla Sarmaşığın Yolculuğu
Bahar ilerledikçe sarmaşık kavak ağacına sarılarak
yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisi ile müthiş bir hızla büyümüş
ve nerede ise bizim kavak ağacı ile aynı boylara gelmiş.
Ve bir gün dayanamayıp sormuş kavağa,
- Sen kaç ayda bu hala geldin ağaç?
- On yılda, demiş kavak.
- On yılda mı? diye gülmüş ve neşeyle yapraklarını
sallamış sarmaşık, ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
- Doğru, demiş ağaç, doğru ...
Günler, günleri izlemiş ve sonbaharın o rüzgarlı serin
günleri başladığında sarmaşık önce üşümeye sonrada yapraklarını düşürmeye,
sıcaklık iyice düşüp de soğuklar artmaya başlayınca da aşağıya doğru inmeye
başlamış.
Sormuş endişe içinde kavağa:
- Neler oluyor bana ağaç?
- Ölüyorsun, demiş kavak.
- Niçin?
- Benim on yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye
çalıştığın için.
Okumuş olduğunuz bu hikaye bir nevi yaşamın özeti niteliğinde değil mi! Yıllar önce sosyal medya hesabımda paylaşmıştım bu hikayeyi. Sosyal medya deyip geçmemek gerekir. Her paylaşımın bir değeri bir niteliği bir önemi mutlaka olmalıdır. Bir şey ifade edebilmeli, anlatabilmeli, merak uyandırabilmelidir. Şöyle tozlu rafları karıştırırken dikkatimi çekince sizinle de paylaşmak istedim. Neden? Bu hikayeden yola çıkarak kendinizin, ailenizin, mahallenizin, ilçenizin, vilayetinizin ve ülkenizin gidişatını yorumlayabilme tecrübesine kısmen de sahip olabiliyorsunuz.
Rol model aldıklarınızın, örnek olabileceğini düşündüklerinizin, fanatik seviyesinde takip ettiklerinizin, göz karartırcasına desteklediklerinizin, hunharsızca savunduklarınızın da mutlak suretle bir başarı hikayeleri olması gerekir, zirvede kalabilmeleri için değil mi! Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin kronik sorunlarından bir tanesi aslında benim size aktardığım hikayenin içerisinde gizlidir. Profesyonel birimleri yöneten amatör beyinler, değersizleştirilen yetenekler, liyakat sahibi olmadan koltuklara yerleştirilen çapsızlar , karalama kampanyalarına maruz bırakılan kabiliyetler, ısrarla görmezden gelinen üretkenler, bir adım atamasın diye kem göz değdirilen müteşebbisler, paçasından çekilen vatan sevdalıları bu ülkenin değişmeyen kaderinin gerçek yüzleridir.
Bilgi, birikim, emek ve tecrübe sahibi olmadan elde ettirilen makam ve mevkiler. Aslanı kediye boğdurma yöntemleri. Birden bire zenginleşen insanlara verilen hürmet, gösterilen ilgi, duyulan güven, sözlerine edilen itibar. Temel doğru atılamayınca gitgide kayganlaşan zeminler. Çöken kitler. Yönetilemeyen süreçler. Koordine edilemeyen stratejiler. Sarı çizmeli Mehmet Ağa’nın çiftliğine dönen kuruluşlar. Bir deyimle kırk çürük yumurta bir tane sağlam yumurta etmez. Silkelenmeli, süreçleri doğru okumalı, kendimize çeki düzen vermeli, duruş göstermeli, doğru ile yanlışı, faydalı ile zararlıyı, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü ayırt edebilmeliyiz. Körü körüne yol izlememeliyiz. Vicdanlarımızı süzgeçten geçirmeliyiz. İnanın, küçülmeyiz, eksilmeyiz, kaybetmeyiz. Genetik kodlarımızda yiğit, yamak, çırak ve usta hiyerarşisi yüklü olmasına rağmen halen gün yüzüne çıkartamıyoruz. Osmanlının yeryüzüne adaletle hükümranlığının şifrelerini çözemiyoruz. Ustalık tarihten ders çıkarabilme sanatıdır.
Unutmamalıyız ki; fırtınalara yön veren kelebeklerin kanat çırpışıdır. Yeter ki samimi olmaya niyet edelim! Sağlıcakla kalın.
Okumuş olduğunuz bu hikaye bir nevi yaşamın özeti niteliğinde değil mi! Yıllar önce sosyal medya hesabımda paylaşmıştım bu hikayeyi. Sosyal medya deyip geçmemek gerekir. Her paylaşımın bir değeri bir niteliği bir önemi mutlaka olmalıdır. Bir şey ifade edebilmeli, anlatabilmeli, merak uyandırabilmelidir. Şöyle tozlu rafları karıştırırken dikkatimi çekince sizinle de paylaşmak istedim. Neden? Bu hikayeden yola çıkarak kendinizin, ailenizin, mahallenizin, ilçenizin, vilayetinizin ve ülkenizin gidişatını yorumlayabilme tecrübesine kısmen de sahip olabiliyorsunuz.
Rol model aldıklarınızın, örnek olabileceğini düşündüklerinizin, fanatik seviyesinde takip ettiklerinizin, göz karartırcasına desteklediklerinizin, hunharsızca savunduklarınızın da mutlak suretle bir başarı hikayeleri olması gerekir, zirvede kalabilmeleri için değil mi! Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin kronik sorunlarından bir tanesi aslında benim size aktardığım hikayenin içerisinde gizlidir. Profesyonel birimleri yöneten amatör beyinler, değersizleştirilen yetenekler, liyakat sahibi olmadan koltuklara yerleştirilen çapsızlar , karalama kampanyalarına maruz bırakılan kabiliyetler, ısrarla görmezden gelinen üretkenler, bir adım atamasın diye kem göz değdirilen müteşebbisler, paçasından çekilen vatan sevdalıları bu ülkenin değişmeyen kaderinin gerçek yüzleridir.
Bilgi, birikim, emek ve tecrübe sahibi olmadan elde ettirilen makam ve mevkiler. Aslanı kediye boğdurma yöntemleri. Birden bire zenginleşen insanlara verilen hürmet, gösterilen ilgi, duyulan güven, sözlerine edilen itibar. Temel doğru atılamayınca gitgide kayganlaşan zeminler. Çöken kitler. Yönetilemeyen süreçler. Koordine edilemeyen stratejiler. Sarı çizmeli Mehmet Ağa’nın çiftliğine dönen kuruluşlar. Bir deyimle kırk çürük yumurta bir tane sağlam yumurta etmez. Silkelenmeli, süreçleri doğru okumalı, kendimize çeki düzen vermeli, duruş göstermeli, doğru ile yanlışı, faydalı ile zararlıyı, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü ayırt edebilmeliyiz. Körü körüne yol izlememeliyiz. Vicdanlarımızı süzgeçten geçirmeliyiz. İnanın, küçülmeyiz, eksilmeyiz, kaybetmeyiz. Genetik kodlarımızda yiğit, yamak, çırak ve usta hiyerarşisi yüklü olmasına rağmen halen gün yüzüne çıkartamıyoruz. Osmanlının yeryüzüne adaletle hükümranlığının şifrelerini çözemiyoruz. Ustalık tarihten ders çıkarabilme sanatıdır.
Unutmamalıyız ki; fırtınalara yön veren kelebeklerin kanat çırpışıdır. Yeter ki samimi olmaya niyet edelim! Sağlıcakla kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder