Toplum Psikolojisi
Öylesine bir zaman boyutunun içerisinde kendimizi bulduk ki akılla mantığın
izah edemediği nüansları bile normal karşılar olduk. Herhangi bir konu hasıl
olduğunda nerede, ne zaman, nasıl ve ne şekilde tepki vereceğimizi bile kontrol
edemez olduk. Toplum olarak nereye doğru sürüklendiğimizin bile farkında
değiliz. Adeta ”hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım etmez” sözünün canlı
canlı örnekleriyiz. Bizimle ilgisi ve alakası olmasa da etrafımızda olup biten
her şeyden haberdar olmak gayreti içerisindeyiz. Dünya’nın yörüngesi öyle bir
hal aldı ki bırakın etrafınızı kainatın öbür ucunda olan bitenden dahi
istemeseniz de haberdar oluyorsunuz. Teknoloji araç olmaktan çıkıp hayatımızın
en önemli parçası haline geldi. Üstelik kendi asli vazifelerimizi bilişime
yüklemenin peşine düştük. Zannedersiniz bilumum herkes yazılım mühendisi! Kapısının
önünde ki toprağa basmaktan imtina edenler bilgisayar ekranlarında devasa tarım
çiftlikleri kurma gayreti içerisindeler.
Devleti yönetmekle yükümlü olanlar yapısal reformlar üzerinde haftalarca orta yolu bulamazken, birileri 150 mm’lik genişlikte 175 gramlık ekranlarla çoktan hanelerin en ücra köşesine kadar girip gece gündüz cirit atar oldu. Bilgiye ulaşmak hiçbir dönem bu kadar kolay olmamıştı. Müspet yada menfi. Bilmediğimiz, tanımlayamadığımız hatta sorgulayamadığımız bir güç toplulukları esaret altına aldı. İstediği gibi şekillendiriyor ve yönlendiriyor. İnternet bağımlılığı gereksiz on binlerce bilgiyi ister istemez beyinde depoluyor. Beyin gönderdiği sinyallerin oto kontrolünü yapmakta güçlük çekiyor. Dalgalar sürekli çarpışıyor, rotasını bulmakta zorlanıyor. Haliyle insan beyni programlanmamış dizelere de tepki vermeye çalışıyor. Elektronik çöplüğünün merkezinde bilişim teknolojisinin yenilemeyen ve içilmeyen bir şey olduğunu anladığımızda iş işten geçmiş olacak. Kendini teknolojiye köle eden vatandaş ilerleyen dönem içerisinde sorunlarıyla başa çıkamaz hale geliyor. Yalnızlığa sımsıkı sarılmasının bedelini ağır şekilde ödüyor. Nüfus sürekli yükselirken psikolojik rahatsızlar günden güne toplumun içini kemiriyor.
Türkiye’de antidepresan ilaç kullanımı son birkaç yılda 3 misli arttı. Ruh sağlığı hastanelerinde doluluk oranları % 100’leri aştı. Kapasite yetmiyor! Depresyon şikayetlerinin en yoğun olduğu yaş ortalamasının 18 - 35 yaş bandı olduğunu zikretsem sizleri gelecek açısından karamsarlığa itmiş olurmuyum! Yaşam koşullarının insanın doğasının dışına çıkmış olması, özentiden ibaret mutluluk pozlarıyla sosyal medyada sorunların geçici olarak kamufle edilme gayreti, yalnızlık neticesinde tutunacak ve dokunacak bedenlerden uzaklaşıp vücudun iflas edip düştüğünde kaldıracak ellerin sadece klavye tuşlarından ibaret kaldığını, stres, baskı, travma, ekonomik zorluk, gösterişli ekranlarda gördüğü gibi yaşama tutkusu, manevi çöküş, inandığı gibi değil de yaşadığı gibi inanma arzusu insanı insan olmaktan çıkartıyor ve uçuruma sürüklüyor. Adalet Bakanlığı’nın öngörülemeyen hükümlü ve tutuklu sayısında ki artış karşısında 36 (milyar) katrilyonluk yatırım bütçesiyle 183 cezaevi inşaatının yapımına başladığı haberi sanırım bir şeyleri net olarak açıklıyor. İnsanın trafiğe çıkası gelmiyor! Caddeler mayın tarlası gibi patlamaya hazır bomba araç şoförleriyle dolu.
Eğitimlisinden eğitimsizine, çırağından profesörüne, cahilinden tecrübelisine, hastasından sağlıklısına, sinirlisinden sakinine, dönen döngü içerisinde ne tür fiil ve eylemlerde bulunacağını tahmin edebilmek neredeyse imkansız! Huzur ve sûkun ortamı için mücadele verecek insan sayısı her geçen gün biraz daha azalıyor. Kimse kimsenin yaptığını beğenmiyor, birisini takdir etmenin ayıp bir şey olduğunu hissediyor, karşı fikre tahammül edemiyor, bildiğini okumanın psikolojisinde güller açtığını düşünüyor, yeni fikirleri yoğun bir empoze baskısı altında kalmaz ise kabullenmek istemiyor, değişimi ve gelişimi hesap edemiyor, günü yorumlayamıyor, aile kavramını basitleştiriyor sonucunda toplumsal çöküşün zemininde bilmeden de olsa nefer oluyor. Maneviyattan uzaklaşan ruh maddenin esiri oluyor ve nefsine yenik düşüyor. Toprakla meşgale olmak, sosyal projelerde var olmak, insan içine çıkmak, münasebetlerde mesafeyi korumak, dini vecibelere kaynağından hakim olmak, iyiyi düşünmeye beyni programlamak, itidalli olmak, okumak, gerekli olan bilgiye ulaşmak, toplumun sorunları noktasında dertli olmak, bireyselliğe karşı ses olmak, katılımcılığa ve istişareye önem vermek, kazandığını paylaşmak, küçüğüne ve büyüğüne değer vermek, ahlâk kurallarına riayet etmek ve yaşamımızı sil baştan tekrar masaya yatırmak bir nebze olsun bizleri teknolojinin ve kapitalist çetelerin köle izaurası olmaktan korur.
Malcolm X’in bir sözüyle yazımı sonlandırmak istiyorum. Eğer, dikkatli olmazsanız renkli ekranlar (teknoloji – gazeteler ) mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise çok sevmenizi sağlar. Dikkati elden bırakmayalım! Sağlıcakla kalın.
Devleti yönetmekle yükümlü olanlar yapısal reformlar üzerinde haftalarca orta yolu bulamazken, birileri 150 mm’lik genişlikte 175 gramlık ekranlarla çoktan hanelerin en ücra köşesine kadar girip gece gündüz cirit atar oldu. Bilgiye ulaşmak hiçbir dönem bu kadar kolay olmamıştı. Müspet yada menfi. Bilmediğimiz, tanımlayamadığımız hatta sorgulayamadığımız bir güç toplulukları esaret altına aldı. İstediği gibi şekillendiriyor ve yönlendiriyor. İnternet bağımlılığı gereksiz on binlerce bilgiyi ister istemez beyinde depoluyor. Beyin gönderdiği sinyallerin oto kontrolünü yapmakta güçlük çekiyor. Dalgalar sürekli çarpışıyor, rotasını bulmakta zorlanıyor. Haliyle insan beyni programlanmamış dizelere de tepki vermeye çalışıyor. Elektronik çöplüğünün merkezinde bilişim teknolojisinin yenilemeyen ve içilmeyen bir şey olduğunu anladığımızda iş işten geçmiş olacak. Kendini teknolojiye köle eden vatandaş ilerleyen dönem içerisinde sorunlarıyla başa çıkamaz hale geliyor. Yalnızlığa sımsıkı sarılmasının bedelini ağır şekilde ödüyor. Nüfus sürekli yükselirken psikolojik rahatsızlar günden güne toplumun içini kemiriyor.
Türkiye’de antidepresan ilaç kullanımı son birkaç yılda 3 misli arttı. Ruh sağlığı hastanelerinde doluluk oranları % 100’leri aştı. Kapasite yetmiyor! Depresyon şikayetlerinin en yoğun olduğu yaş ortalamasının 18 - 35 yaş bandı olduğunu zikretsem sizleri gelecek açısından karamsarlığa itmiş olurmuyum! Yaşam koşullarının insanın doğasının dışına çıkmış olması, özentiden ibaret mutluluk pozlarıyla sosyal medyada sorunların geçici olarak kamufle edilme gayreti, yalnızlık neticesinde tutunacak ve dokunacak bedenlerden uzaklaşıp vücudun iflas edip düştüğünde kaldıracak ellerin sadece klavye tuşlarından ibaret kaldığını, stres, baskı, travma, ekonomik zorluk, gösterişli ekranlarda gördüğü gibi yaşama tutkusu, manevi çöküş, inandığı gibi değil de yaşadığı gibi inanma arzusu insanı insan olmaktan çıkartıyor ve uçuruma sürüklüyor. Adalet Bakanlığı’nın öngörülemeyen hükümlü ve tutuklu sayısında ki artış karşısında 36 (milyar) katrilyonluk yatırım bütçesiyle 183 cezaevi inşaatının yapımına başladığı haberi sanırım bir şeyleri net olarak açıklıyor. İnsanın trafiğe çıkası gelmiyor! Caddeler mayın tarlası gibi patlamaya hazır bomba araç şoförleriyle dolu.
Eğitimlisinden eğitimsizine, çırağından profesörüne, cahilinden tecrübelisine, hastasından sağlıklısına, sinirlisinden sakinine, dönen döngü içerisinde ne tür fiil ve eylemlerde bulunacağını tahmin edebilmek neredeyse imkansız! Huzur ve sûkun ortamı için mücadele verecek insan sayısı her geçen gün biraz daha azalıyor. Kimse kimsenin yaptığını beğenmiyor, birisini takdir etmenin ayıp bir şey olduğunu hissediyor, karşı fikre tahammül edemiyor, bildiğini okumanın psikolojisinde güller açtığını düşünüyor, yeni fikirleri yoğun bir empoze baskısı altında kalmaz ise kabullenmek istemiyor, değişimi ve gelişimi hesap edemiyor, günü yorumlayamıyor, aile kavramını basitleştiriyor sonucunda toplumsal çöküşün zemininde bilmeden de olsa nefer oluyor. Maneviyattan uzaklaşan ruh maddenin esiri oluyor ve nefsine yenik düşüyor. Toprakla meşgale olmak, sosyal projelerde var olmak, insan içine çıkmak, münasebetlerde mesafeyi korumak, dini vecibelere kaynağından hakim olmak, iyiyi düşünmeye beyni programlamak, itidalli olmak, okumak, gerekli olan bilgiye ulaşmak, toplumun sorunları noktasında dertli olmak, bireyselliğe karşı ses olmak, katılımcılığa ve istişareye önem vermek, kazandığını paylaşmak, küçüğüne ve büyüğüne değer vermek, ahlâk kurallarına riayet etmek ve yaşamımızı sil baştan tekrar masaya yatırmak bir nebze olsun bizleri teknolojinin ve kapitalist çetelerin köle izaurası olmaktan korur.
Malcolm X’in bir sözüyle yazımı sonlandırmak istiyorum. Eğer, dikkatli olmazsanız renkli ekranlar (teknoloji – gazeteler ) mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise çok sevmenizi sağlar. Dikkati elden bırakmayalım! Sağlıcakla kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder