Samanlı’nın haykırışına kulak ver Sapanca!
Türkiye’nin doğal güzellikleriyle ünlü bölgeler listesinin başında yer
alacaksınız lakin Kent Estetiği birimine sahip olmayacaksınız. Dünya’ya kaynak
suyu ihraç edeceksiniz fakat artezyenden su ihtiyacınızı karşılayacaksınız. İki
- üç milyon TL’ye konutlar satacaksınız ama altyapısını sonradan yamalamaya
çalışacaksınız. Bir avuç kadar yüzölçümüne sahip olacaksınız ancak neyin nereye
konulabileceğini hesaplayamayacaksınız. Üzerine hiçbir şey koymadan, Allah’ın
bahşettiği güzellikleri satarak ticari hacim oluşturacaksınız ve doğanın göz
göre göre yok edilişine de seyirci kalacaksınız. Bedel ödemeden, emek vermeden,
miras yoluyla sahip olacaksınız yalnız üç beş kuruşa nasıl okuturuz da yolumuzu
buluruzun derdine düşeceksiniz. Sapanca, Allah’ın bahşettiği kimliği
kaybetmekle yüz yüze. Toplumumuz maalesef kaybedilen kültürler, gelenek ve
görenekler, kadim değerler noktasında aşırı duyarsız. Son iki aydır insan
yoğunluğundan belki de başınız döndü. Yerli yabancı turistler akın akın
ilçemizi ziyaret ediyor. Sapanca’nın kara kaşına kara gözüne mi aşıklar
zannediyorsunuz? Allah’ın bizler için özel kıldığı bu coğrafyanın kendine has
doğasında kendilerine huzur bulabilmek için geliyorlar. Sapanca’yı diğer
sayfiye yerlerinden farklı kılan üç net özelliği var. Su, doğa ve jeopolitik
konum.
2013 yılında Sapanca Gölü’nün su kotu 30,50’li seviyelere kadar düşmüştü. 30 kotunun altı felaketin habercisiydi. Su, kıyıdan yer yer 30-40 metre kadar çekilmişti. Yeryüzündeki su kaynakları içerisinde içilebilir ve kendini yenileyebilir ender su havzalarından biri olan gölümüz adeta balçığa dönüşme ve kuruma riskiyle karşı karşıya kalmak üzereydi. Gölün su potansiyelinin doğru yönetilememesi, endüstriyel kuruluşların ve yerel yönetimlerin kontrolsüz, ölçümsüz, bedelsiz ve sorumsuz bir şekilde aşırı su tüketimi, gölü besleyen dere ve pınarların su fabrikaları tarafından alıkonması, kuraklığın hasıl olması, su bütçesinin oluşturulamaması sebebiyle havzanın ekolojik dengesi bozulmuştu. Bu duyarsızlığa ve hukuksuzluğa dünya çapında dikkat çekebilmek için “Sapanca Gölüne Sahip Çık” sloganıyla tüm dinamikleri harekete geçirmiştik. Sapancaspor futbol takımı iç saha müsabakasına bu pankartla çıkmıştı. Twitter ve Facebook üzerinde hastaglar açılmış, tüm kamuoyu gidişat hakkında bilgilendirilmişti. Sosyal medya üzerinde yapılan bu çalışmalar, CİMER ve BİMER gibi kuruluşlara yapılan şikayetler devletin zirvesinin bu konuya ivedilikle eğilmesini sağlamıştı. Sapanca Gölü artık eskisi kadar sahipsiz olmayacaktı. Ehemmiyet, hassasiyet, samimiyet, titizlik, yaptırımlar ve ortaya konan güçlü irade Sapanca’nın hatta Türkiye’nin geleceğinin teminatı olmuştu. Bugün Sapanca Gölü’nün kotu maksimum seviyelerde. SASKİ bu konuda özel bir teşekkürü hakkediyor. Bir cümle dört kelimeden oluşan bu sloganın içeriği aslında çok zengindi. Bir bakışta iki farklı anlam ihtiva ediyordu. Hem Sapanca halkını duyarlılığa davet ederken hem de Sapanca Gölü’nün dünya gündeminde kendine yer bulmasına öncülük sağlıyordu. Çok şükür o günleri atlattık.
Şimdi ise yamaçlarımız tehlike altında. Beton binalar insafsızca tüm kesimlerin gözleri önünde yükseliyor. Ağaçlar kesiliyor. Toprak yapısı bozuluyor. Suyun akışı değiştiriliyor. Ekosistem tahribata uğratılıyor. Bahçelerde artık meyveler yetişmiyor. Vatandaşın tapulu arazisine evvel zaman içinde imar verilmiş denilip konular bir bir geçiştiriliyor. Her yapılan yasalara uygun denilerek kılıfına uyduruluyor. Şekilsiz şemalsiz perde betondan inşa edilmiş istinatlar soğuk bir görüntüyü empoze ediyor. Kafanızı bir kaldırın ve Kurtköy’ün üzerine bir bakın. Dibektaşı şöyle usul usul bir göz süzgecinden geçirin. Ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. Vatandaşın imar baskısı yöneticilerin irade zafiyeti bu durumları doğurdu. Tepelerde inşaata açılmış alanların en azından bugünden itibaren kontrolünü ele alabilelim. Doğanın köstebek yuvası gibi eşilmesine müsaade etmeyelim. Meclisten yaptırım kararlarını geçirelim. Dur diyelim! Halen bakir kalan bölgelerimiz var. Bu bakir kalan alanlar Sapanca’nın kimliğini ayakta tutuyor. Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Zeki Toçoğlu’nun korumacı imar politikası takdire şayan. Sapanca’yı koruyabilmek adına tüm baskıları bertaraf etmesi onur duyulacak bir davranış biçimi. Dik duruyor. Dikkatli davranıyor. Sapanca’nın geleceğinin kararmaması adına her türlü fitne, fesat ve fücura göğüs geriyor.
Geçen haftaki yazımda da bahsetmiştim. Vatandaş ister. Daha iyi ve konforlu yaşamak, yeni nesil arabaya binmek, gırcıllı elbiselerin içinde poz vermek, çocuklarını evlendirebilmek, ihtiyaçlarını daha basit yoldan çözebilmek için arsasını satmak isteyebilir. Doğal hakkıdır. İmarsız arsasının civarında yükselmiş inşaatları da gördükçe benim arsama neden imar verilmiyor diye isyan edince adalet kavramı devreye girmekte. İmarlı arsa fiyatları ile imarsız arsa fiyatları arasında inanılmaz bir uçurum söz konusu. Hal böyle olunca, imarsız arsalar da kelepir fiyatlardan el değiştirince vatandaşın isyanı bir kat daha katlanıyor. Sapanca’nın ve mağduriyet yaşayan vatandaşın geleceğini düşünerek adımlar atılabilir.
Tarım yapılamayacak alanlar da tarım arazisi vasfına alınmış durumda. Bu alanlar yerinde tespit edilerek yamaçların belli bir kısmına kısıtlı imar verip, geçmişte imar verilmiş alanların imar durumları aşağı yönlü revize edilip, kontrolü bütünüyle elde tutup, model yapılar belirleyip, ağaç ekimini şart koşup, planlı alanlar tip imar yönetmeliğini hayata geçirip, adeta tarım arazisi gibi kalacak düzeyde kalması sağlanabilir. Diken bürümüş araziler temizlenir ve yaşama kazandırılır. Böylelikle mağduriyetler de giderilmiş olur. Harici sesler tümden kesilir. Ülkemizde de örnek bir proje hayata geçmiş olur. Bu politika ancak Sapanca’ya değer katabilecek bireylerin Sapanca’da yatırım yapmasını sağlar. Kaliteli ve nitelikli insanların Sapanca’ya gelişini hızlandırır. İmarsız arazileri ucuzdan toplayıp imara açma hevesinde ve girişiminde olan simsarların önü tamamıyla kapatılır. Yeşil adeta İsviçre’deki gibi lanse edilir. Korunur, kollanır. Bölgelerin altyapısı kökten tamamlanır. Yatırım yapan nereye yatırım yaptığını, 20 sene sonra da arazisinin vasfının ne olacağını bilir ve zihninde beller. Ağaçlar sıklaşır. Belirsizlik ortadan kalkar. Gidişatı müteahhitler değil devletin kendisi belirler. Samanlının geleceği teminat altına alınır. Şartlar oluşturulmuş olsa da gönül ister ki çiftlik, bağ evi, ağaç ev ya da bungalov tarzı yapıların dışında yamaçlarımızda hiçbir yapı yükselmemiş olsun.
Su ve doğa koruma altında kaldıkça, Sapanca’nın jeopolitik konumu değerini hiçbir zaman yitirmeyecektir. Sağlıcakla kalın.
2013 yılında Sapanca Gölü’nün su kotu 30,50’li seviyelere kadar düşmüştü. 30 kotunun altı felaketin habercisiydi. Su, kıyıdan yer yer 30-40 metre kadar çekilmişti. Yeryüzündeki su kaynakları içerisinde içilebilir ve kendini yenileyebilir ender su havzalarından biri olan gölümüz adeta balçığa dönüşme ve kuruma riskiyle karşı karşıya kalmak üzereydi. Gölün su potansiyelinin doğru yönetilememesi, endüstriyel kuruluşların ve yerel yönetimlerin kontrolsüz, ölçümsüz, bedelsiz ve sorumsuz bir şekilde aşırı su tüketimi, gölü besleyen dere ve pınarların su fabrikaları tarafından alıkonması, kuraklığın hasıl olması, su bütçesinin oluşturulamaması sebebiyle havzanın ekolojik dengesi bozulmuştu. Bu duyarsızlığa ve hukuksuzluğa dünya çapında dikkat çekebilmek için “Sapanca Gölüne Sahip Çık” sloganıyla tüm dinamikleri harekete geçirmiştik. Sapancaspor futbol takımı iç saha müsabakasına bu pankartla çıkmıştı. Twitter ve Facebook üzerinde hastaglar açılmış, tüm kamuoyu gidişat hakkında bilgilendirilmişti. Sosyal medya üzerinde yapılan bu çalışmalar, CİMER ve BİMER gibi kuruluşlara yapılan şikayetler devletin zirvesinin bu konuya ivedilikle eğilmesini sağlamıştı. Sapanca Gölü artık eskisi kadar sahipsiz olmayacaktı. Ehemmiyet, hassasiyet, samimiyet, titizlik, yaptırımlar ve ortaya konan güçlü irade Sapanca’nın hatta Türkiye’nin geleceğinin teminatı olmuştu. Bugün Sapanca Gölü’nün kotu maksimum seviyelerde. SASKİ bu konuda özel bir teşekkürü hakkediyor. Bir cümle dört kelimeden oluşan bu sloganın içeriği aslında çok zengindi. Bir bakışta iki farklı anlam ihtiva ediyordu. Hem Sapanca halkını duyarlılığa davet ederken hem de Sapanca Gölü’nün dünya gündeminde kendine yer bulmasına öncülük sağlıyordu. Çok şükür o günleri atlattık.
Şimdi ise yamaçlarımız tehlike altında. Beton binalar insafsızca tüm kesimlerin gözleri önünde yükseliyor. Ağaçlar kesiliyor. Toprak yapısı bozuluyor. Suyun akışı değiştiriliyor. Ekosistem tahribata uğratılıyor. Bahçelerde artık meyveler yetişmiyor. Vatandaşın tapulu arazisine evvel zaman içinde imar verilmiş denilip konular bir bir geçiştiriliyor. Her yapılan yasalara uygun denilerek kılıfına uyduruluyor. Şekilsiz şemalsiz perde betondan inşa edilmiş istinatlar soğuk bir görüntüyü empoze ediyor. Kafanızı bir kaldırın ve Kurtköy’ün üzerine bir bakın. Dibektaşı şöyle usul usul bir göz süzgecinden geçirin. Ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. Vatandaşın imar baskısı yöneticilerin irade zafiyeti bu durumları doğurdu. Tepelerde inşaata açılmış alanların en azından bugünden itibaren kontrolünü ele alabilelim. Doğanın köstebek yuvası gibi eşilmesine müsaade etmeyelim. Meclisten yaptırım kararlarını geçirelim. Dur diyelim! Halen bakir kalan bölgelerimiz var. Bu bakir kalan alanlar Sapanca’nın kimliğini ayakta tutuyor. Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Zeki Toçoğlu’nun korumacı imar politikası takdire şayan. Sapanca’yı koruyabilmek adına tüm baskıları bertaraf etmesi onur duyulacak bir davranış biçimi. Dik duruyor. Dikkatli davranıyor. Sapanca’nın geleceğinin kararmaması adına her türlü fitne, fesat ve fücura göğüs geriyor.
Geçen haftaki yazımda da bahsetmiştim. Vatandaş ister. Daha iyi ve konforlu yaşamak, yeni nesil arabaya binmek, gırcıllı elbiselerin içinde poz vermek, çocuklarını evlendirebilmek, ihtiyaçlarını daha basit yoldan çözebilmek için arsasını satmak isteyebilir. Doğal hakkıdır. İmarsız arsasının civarında yükselmiş inşaatları da gördükçe benim arsama neden imar verilmiyor diye isyan edince adalet kavramı devreye girmekte. İmarlı arsa fiyatları ile imarsız arsa fiyatları arasında inanılmaz bir uçurum söz konusu. Hal böyle olunca, imarsız arsalar da kelepir fiyatlardan el değiştirince vatandaşın isyanı bir kat daha katlanıyor. Sapanca’nın ve mağduriyet yaşayan vatandaşın geleceğini düşünerek adımlar atılabilir.
Tarım yapılamayacak alanlar da tarım arazisi vasfına alınmış durumda. Bu alanlar yerinde tespit edilerek yamaçların belli bir kısmına kısıtlı imar verip, geçmişte imar verilmiş alanların imar durumları aşağı yönlü revize edilip, kontrolü bütünüyle elde tutup, model yapılar belirleyip, ağaç ekimini şart koşup, planlı alanlar tip imar yönetmeliğini hayata geçirip, adeta tarım arazisi gibi kalacak düzeyde kalması sağlanabilir. Diken bürümüş araziler temizlenir ve yaşama kazandırılır. Böylelikle mağduriyetler de giderilmiş olur. Harici sesler tümden kesilir. Ülkemizde de örnek bir proje hayata geçmiş olur. Bu politika ancak Sapanca’ya değer katabilecek bireylerin Sapanca’da yatırım yapmasını sağlar. Kaliteli ve nitelikli insanların Sapanca’ya gelişini hızlandırır. İmarsız arazileri ucuzdan toplayıp imara açma hevesinde ve girişiminde olan simsarların önü tamamıyla kapatılır. Yeşil adeta İsviçre’deki gibi lanse edilir. Korunur, kollanır. Bölgelerin altyapısı kökten tamamlanır. Yatırım yapan nereye yatırım yaptığını, 20 sene sonra da arazisinin vasfının ne olacağını bilir ve zihninde beller. Ağaçlar sıklaşır. Belirsizlik ortadan kalkar. Gidişatı müteahhitler değil devletin kendisi belirler. Samanlının geleceği teminat altına alınır. Şartlar oluşturulmuş olsa da gönül ister ki çiftlik, bağ evi, ağaç ev ya da bungalov tarzı yapıların dışında yamaçlarımızda hiçbir yapı yükselmemiş olsun.
Su ve doğa koruma altında kaldıkça, Sapanca’nın jeopolitik konumu değerini hiçbir zaman yitirmeyecektir. Sağlıcakla kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder