Sapancaspor 90+3’de turnayı gözünden vurdu!
Ya tamam ya da devam diyecektik. Umutlar bitecek ya da yeşerecekti. Defter
kapatılacak ya da yeni bir sayfa açılacaktı. Final maçına çıkıyorduk. Finalin
bir sevineni bir de üzüleni olacaktı. Yenişememek bile karşı tarafa hizmet
edecekti. Acı, tatlı, entrika, heyecan, hırs, öfke, kapris, ihtiras, dram, trajedi, tutku,
sevinç ve gözyaşı. İnsanlığa dair tüm hissiyatların yaşanacağı bir 90 dakika’ya
şahit olacaktık. Brezilya dizilerine şapka çıkarttıracaktık. Tüm dezavantajlarımıza
rağmen stadyumda bulunmayı göze alıp sahadan boynu bükük ayrılmanın sonsuz
riskini de göze alacaktık. Camia, kulüp, takım, basın ve taraftar beşgeni bitiş
düdüğüyle birlikte aynı sona sürüklenecekti. Bir ay önce takım sağ salim sahaya
çıksın arzumuz karşılık bulmuş, kısa vadede nihayete ulaşmıştı. İşler biraz
toparlanınca neden ligde kalmayalım dürtüsü içten içe bedenimizi kemirmiyor da
değildi! Yoğun bir psikolojik baskının altında Adapazarıspor maçına çıktık. Tribünler,
Sapanca Halk Eğitim Merkezi’nde düzenlenen programa rağmen dolu sayılabilecek
düzeydeydi.
Adapazarıspor, maça bize göre daha istekli başladı. Biz oyuna geçen haftalardan gelen erken gol yeme travmasından ötürü daha ürkek ve temkinli başladık. Takım halinde ilk on beş dakikada gol yemeyelim birlikteliği dışarıdan net olarak kendini belli ediyordu. Deli danalar gibi bir o tarafa bir bu tarafa top neredeyse o yöne doğru koşuşturup durduk. Hal böyle olunca Adapazarıspor topa sahip olan taraf, biz de ikili mücadelelerde ayakta kalıp rakibe pozisyon vermeyen taraf olarak maçı 25’nci dakikaya kadar sürdürdük. Bizim oyunu bozan bu halimiz Adapazarıspor’un oyun kurmasını ve oyuna hakim olabilmesini engelledi. Oyuncularımız mücadelede sınır tanımıyorlardı. Karşı kaleye gitme eğilimi göstermediğimiz bu dakikalarda bireysel hatadan kalemizde ilk net gol fırsatını rakibe verdik. Doğrusu şanslıydık. Organize olmayı, topla oynayıp kolektif bir atak gerçekleştirmeyi başaramadan ilk yarıyı tamamladık. Bu oyun bizi mutsuz etti mi? Tabii ki hayır. Tabelada skor 0-0 yazıyordu. Gol yememiş, bireysel hataları asgariye indirmiş ve başa baş mücadele etmiştik. Kalecimiz İlker’in adrese teslim kullandığı toplar ve geri dörtlümüzü idare etme sanatı ilk yarıda göze hoş gelen en güzel yanımızdı. Adapazarıspor’lu oyuncuların fizik ve maç kondisyonları bariz bizden üstündü. Disiplinli bir takıma sahip oldukları her hallerinden belliydi. Üç haftada birbirinden habersiz bir araya getirilen oyuncular, uçak biletlerini tedarik ederek hiç akıllarında yokken evlerinden çağırılan futbolcular, görüp izleme fırsatı bulunamadan referanslara dayalı peşinatsız yapılan transferlerle, sistemli ve diri bir takım karşısında maçın ikinci yarısına eşit skorla başlamak bizim için bir avantajdı.
Adapazarıspor, ikinci yarıya da baskılı başlayan taraftı. Orta bloğumuz erkenden sekmeye başlamıştı. Üzerimize akın akın gelirlerken gardımızı alamıyorduk. Üst üste kalemizde iki net gol pozisyonu yakaladılar. Kalecimiz, müthiş bir maç çıkartıyor oyuna damgasını vuruyordu. Kenar yönetiminden haftalardır beklediğimiz değişiklik hamlesi bir bir gelmeye başlamıştı. Derince maçına atıfta bulunmak istemiyorum. Kenardan giren oyuncularımız oyunun dengesini değiştirdiler. Adapazarıspor’un baskısı kalemizde iyice hafifledi. Oyuna ortak olduk. Artık rakip kaleye gitmeli ve skor üretebilmeliydik. Sabrımız taşmış, sabır taşımız çatlamıştı. Yapılan değişiklikler nokta atışı olmuş sahaya yeni bir dinamizm gelmişti. Sahadaki canlılık aynı anda tribüne de sirayet etmişti. Tribünler şaha kalkıp oyuna direkt etki etmeye başlayınca rakip kalede kendimizi göstermeye başladık. Futbolcularımıza ayrı bir özgüven gelmişti.
Seksen beş dakikalık mahkumiyet son bulmuş diğer yarı sahada cirit atmaya başlamıştık. Uzatma dakikaların gösterileceği sırada sol koridordan başlattığımız akında defans bloğunun arasına sızan Sezai’nin ustaca yerde uzayarak kestiği ortayı Eymen filelerle buluşturdu. Yan hakem hiç kimsenin beklemediği bayrağı bir anda kaldırıverdi. Buz gibi golü iptal etmişlerdi. Haksız karara duyulan isyan ve öfke galibiyete olan inancımızı bir kez daha perçinlemişti. Dördüncü hakem 5 uzatma dakikasını gösteren tabelayı kaldırdı. Küme düşmekle düşmemek arasında gidip gelen son 5 dakika. Sahada her şeyi süratle yapıyorduk. Tacı hızlı atıyor, topu biran önce oyunu sokuyor, rakip kaleye koşar adım gidiyorduk. Adapazarıspor’lu defans oyuncusu bir pozisyonda takındığı tavır ve davranışlarla saha içerisinde son derece sakin giden maçın tansiyonunu bir anda yükseltiverdi. Tribünde herkes yerinden fırladı, koltuklar boş kaldı. Koskoca stat ayağa kalktı. Taraftar, sahaya daha yakın olup içindeki kazanma azmini ve sinerjisini oyuncusuna aktarma yolunu seçti. Attığımız uzun topların hepsinde Eymen rakip stoperlerden daha fazla sıçrayarak topa vuruyordu. İndirdiği tüm toplarla rakip kaleyi abluka altına almayı başarmıştık. Kamil ileri uca çekildi. Defans hattımız kaleci İlker’e emanetti. Tribünlerdeki coşku ve kararlılık sahayla bütünleşti.
Dakikalar 90+3’ü gösterirken rakip ceza sahasının sol kenar çizgisi ile aut çizgisi arasında birleşen noktada Kamil’in çok ince bilek çalımıyla rakibinden sıyrılıp, ön direk hizasından altı pas içine kestiği son derece maharet kokan ayak içi asistine Eymen dokunuyor ve henüz ölmediğimizi tüm çıplaklığıyla haykırıyordu! Kamil’in top ayağından çıktığında aynı bölgede 4 oyuncumuzun var oluşu nasıl bir inanca sahip olduğumuzun göstergesiydi. Birinden sekse öbürü, berikinden sekse diğeri! Bir şekilde o top içeri girecekti! Azmin ve birlikteliğin neticesi. Biz kazanacağız, rakibin kaybetmesini bekleyeceğiz. İpler halen bizim elimizde değil! Her hafta ayrı bir final! Kaybedecek neyimiz kaldı ki? Sahada savaşırsak, basmadık yer bırakmazsak, rakipten daha fazla koşarsak, yengiye olan şevkimizi yitirmezsek, galibiyetler ardı sıra yakınımızdadır!
90+3 gibi tılsımlı bir anda gelen gol, inanç ve hayallerimizin ligin sonuna dek sürmesine vesile olacaktır. Turnayı gözünden vuran bu golün kıymeti harbiyesini bilelim. Sapancasporumuza Kestel karşısında başarılar diliyor, dirilişin ayak seslerinin daha vurgulu bir şekilde işitilmesini temenni ediyorum. Sağlıcakla kalın.
Adapazarıspor, maça bize göre daha istekli başladı. Biz oyuna geçen haftalardan gelen erken gol yeme travmasından ötürü daha ürkek ve temkinli başladık. Takım halinde ilk on beş dakikada gol yemeyelim birlikteliği dışarıdan net olarak kendini belli ediyordu. Deli danalar gibi bir o tarafa bir bu tarafa top neredeyse o yöne doğru koşuşturup durduk. Hal böyle olunca Adapazarıspor topa sahip olan taraf, biz de ikili mücadelelerde ayakta kalıp rakibe pozisyon vermeyen taraf olarak maçı 25’nci dakikaya kadar sürdürdük. Bizim oyunu bozan bu halimiz Adapazarıspor’un oyun kurmasını ve oyuna hakim olabilmesini engelledi. Oyuncularımız mücadelede sınır tanımıyorlardı. Karşı kaleye gitme eğilimi göstermediğimiz bu dakikalarda bireysel hatadan kalemizde ilk net gol fırsatını rakibe verdik. Doğrusu şanslıydık. Organize olmayı, topla oynayıp kolektif bir atak gerçekleştirmeyi başaramadan ilk yarıyı tamamladık. Bu oyun bizi mutsuz etti mi? Tabii ki hayır. Tabelada skor 0-0 yazıyordu. Gol yememiş, bireysel hataları asgariye indirmiş ve başa baş mücadele etmiştik. Kalecimiz İlker’in adrese teslim kullandığı toplar ve geri dörtlümüzü idare etme sanatı ilk yarıda göze hoş gelen en güzel yanımızdı. Adapazarıspor’lu oyuncuların fizik ve maç kondisyonları bariz bizden üstündü. Disiplinli bir takıma sahip oldukları her hallerinden belliydi. Üç haftada birbirinden habersiz bir araya getirilen oyuncular, uçak biletlerini tedarik ederek hiç akıllarında yokken evlerinden çağırılan futbolcular, görüp izleme fırsatı bulunamadan referanslara dayalı peşinatsız yapılan transferlerle, sistemli ve diri bir takım karşısında maçın ikinci yarısına eşit skorla başlamak bizim için bir avantajdı.
Adapazarıspor, ikinci yarıya da baskılı başlayan taraftı. Orta bloğumuz erkenden sekmeye başlamıştı. Üzerimize akın akın gelirlerken gardımızı alamıyorduk. Üst üste kalemizde iki net gol pozisyonu yakaladılar. Kalecimiz, müthiş bir maç çıkartıyor oyuna damgasını vuruyordu. Kenar yönetiminden haftalardır beklediğimiz değişiklik hamlesi bir bir gelmeye başlamıştı. Derince maçına atıfta bulunmak istemiyorum. Kenardan giren oyuncularımız oyunun dengesini değiştirdiler. Adapazarıspor’un baskısı kalemizde iyice hafifledi. Oyuna ortak olduk. Artık rakip kaleye gitmeli ve skor üretebilmeliydik. Sabrımız taşmış, sabır taşımız çatlamıştı. Yapılan değişiklikler nokta atışı olmuş sahaya yeni bir dinamizm gelmişti. Sahadaki canlılık aynı anda tribüne de sirayet etmişti. Tribünler şaha kalkıp oyuna direkt etki etmeye başlayınca rakip kalede kendimizi göstermeye başladık. Futbolcularımıza ayrı bir özgüven gelmişti.
Seksen beş dakikalık mahkumiyet son bulmuş diğer yarı sahada cirit atmaya başlamıştık. Uzatma dakikaların gösterileceği sırada sol koridordan başlattığımız akında defans bloğunun arasına sızan Sezai’nin ustaca yerde uzayarak kestiği ortayı Eymen filelerle buluşturdu. Yan hakem hiç kimsenin beklemediği bayrağı bir anda kaldırıverdi. Buz gibi golü iptal etmişlerdi. Haksız karara duyulan isyan ve öfke galibiyete olan inancımızı bir kez daha perçinlemişti. Dördüncü hakem 5 uzatma dakikasını gösteren tabelayı kaldırdı. Küme düşmekle düşmemek arasında gidip gelen son 5 dakika. Sahada her şeyi süratle yapıyorduk. Tacı hızlı atıyor, topu biran önce oyunu sokuyor, rakip kaleye koşar adım gidiyorduk. Adapazarıspor’lu defans oyuncusu bir pozisyonda takındığı tavır ve davranışlarla saha içerisinde son derece sakin giden maçın tansiyonunu bir anda yükseltiverdi. Tribünde herkes yerinden fırladı, koltuklar boş kaldı. Koskoca stat ayağa kalktı. Taraftar, sahaya daha yakın olup içindeki kazanma azmini ve sinerjisini oyuncusuna aktarma yolunu seçti. Attığımız uzun topların hepsinde Eymen rakip stoperlerden daha fazla sıçrayarak topa vuruyordu. İndirdiği tüm toplarla rakip kaleyi abluka altına almayı başarmıştık. Kamil ileri uca çekildi. Defans hattımız kaleci İlker’e emanetti. Tribünlerdeki coşku ve kararlılık sahayla bütünleşti.
Dakikalar 90+3’ü gösterirken rakip ceza sahasının sol kenar çizgisi ile aut çizgisi arasında birleşen noktada Kamil’in çok ince bilek çalımıyla rakibinden sıyrılıp, ön direk hizasından altı pas içine kestiği son derece maharet kokan ayak içi asistine Eymen dokunuyor ve henüz ölmediğimizi tüm çıplaklığıyla haykırıyordu! Kamil’in top ayağından çıktığında aynı bölgede 4 oyuncumuzun var oluşu nasıl bir inanca sahip olduğumuzun göstergesiydi. Birinden sekse öbürü, berikinden sekse diğeri! Bir şekilde o top içeri girecekti! Azmin ve birlikteliğin neticesi. Biz kazanacağız, rakibin kaybetmesini bekleyeceğiz. İpler halen bizim elimizde değil! Her hafta ayrı bir final! Kaybedecek neyimiz kaldı ki? Sahada savaşırsak, basmadık yer bırakmazsak, rakipten daha fazla koşarsak, yengiye olan şevkimizi yitirmezsek, galibiyetler ardı sıra yakınımızdadır!
90+3 gibi tılsımlı bir anda gelen gol, inanç ve hayallerimizin ligin sonuna dek sürmesine vesile olacaktır. Turnayı gözünden vuran bu golün kıymeti harbiyesini bilelim. Sapancasporumuza Kestel karşısında başarılar diliyor, dirilişin ayak seslerinin daha vurgulu bir şekilde işitilmesini temenni ediyorum. Sağlıcakla kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder