18 Altın Adam Tarih Yazdı ...
Sapancaspor’un 2003-2004 yılında Profesyonel Lig’den düştüğü
tarihten bu yana bir üst lige hasret kalmıştık. 2010 yılında BAL (Bölgesel
Amatör Lig), amatör liglerle 3’üncü Profesyonel Lig’in arasında bir köprü olarak
kuruldu. Sapancaspor 3’üncü Lig’den düştüğünde direkt olarak İl amatörüne
düşmüştü. İlçe olarak dile kolay tam 12 yıldır bir üst lige çıkmak için çaba ve
mücadele veriyorduk. 2011 yılında başlayan final maçı ve baraj maçı kaybetme fobimizi
bu yıl üzerimizden silkeleyip attık. Sakarya futboluna ambargo koyduk.
Kırkpınarspor Play Off grubunu 1'inci tamamlarken, Sapancaspor Serdivan
stadında Kalaycıspor’a puan kaybederek üst lige çıkma şansını, kuzeyin temsilcisi,
kardeş kulüp, kardeş halk, kardeş camia, yıllardır süregelen bir dostluğun
olduğu Kocaalispor’la oynanacak olan baraj maçının sonrasına bırakmıştı.
Sapancaspor son 4 yıl içinde oynadığı 2 baraj maçından sahadan kaybederek ayrılmış, taraftarını hüzne boğmuştu. Maç öncesinde her zamanki gibi Sapancaspor taraftarı Sakarya Stadyumunda kendilerine ayrılan yerleri tıka basa doldurmuştu. Sapancaspor’un emektar bekçileri Kalaycıspor maçından sonra, “biz bitti demeden bitmez” sloganını şampiyonluğa inanmayanlara inat her yerde vurgulayarak tekrarlıyorlardı. Maçın sonrasında tesislere gelerek, idman sahasına gelerek, kamp yapılan otele gelerek takıma moral motivasyon katıyorlardı. İnanmışlardı. Gözlerinden bu inanç fışkırıyordu. Gelelim 18 altın adama. Nasıl anlatacağım bilemiyorum. Öyle bir baraj maçı oynuyorduk ki dillere destan. Bugüne kadar gördüğüm en fedakar, en vefakar, en cefakar, Sapanca sevdalısı, tarihte Sapancaspor’a yaptığı büyük hizmetle hatırlanacak file bekçimiz Fatih, Kalaycıspor maçında sakatlanınca baraj maçının yapılacağı gün uzun uğraşlar sonunda yaklaşık 13 yıldır futboldan uzak kalmış Mert’i filiz lisansla sahaya çıkartıp kaleyi ona teslim ediyorduk. Son dakikada, kadro dışı bırakılmış Selim İbrahim takıma dahil oluyordu. Play Off’un ilk maçından baraj maçına kadar takımın ilk 11’i hiç değişmiyordu. 3 günde bir yüksek tempolu maçlar bana mısın demiyordu adeta bu aslanlara.
Kalaycıspor maçı yaşattığı heyecanla tarihteki yerini alıyordu. Kalaycıspor maçına dair konuşulması gereken o kadar çok şey var ki!!! Şimdi yeri ve zamanı değil.
Kocaalispor maçında geri dörtlüye Selim monte olunca takım klasik sistemine dönüyordu. Yavuz – Melih ikilisi ön liberodaki yerlerini alıyordu. Bu ikili Bankasya’da banko oynar. 90 dakika boyunca Kocaalispor orta sahamızdan kalemize derinlemesine inme fırsatı bulamıyordu. 33 günde 11 maç oynayan takım 20 gündür dinlenen Kocaalispor’a karşı ikili mücadelelerin tamamına yakınında üstünlük sağlıyordu. İlk dakikalarda rakibin penaltı atışını auta atması maça olan konsantrasyonumuzu daha da yükseltiyordu. Arka arkaya karşı kalede çok önemli gol fırsatları yakalayıp, bir türlü fileyle buluşturamıyorduk. İlk yarı kalemizde penaltı pozisyonu haricinde tehlikeli başka bir an yaşamamıştık. İkinci yarının başlama düdüğü çaldıktan birkaç dakika sonra büyük taraftar sahayı konfeti yağmuruna tutuyordu. Genelde birçok maçta maçın ikinci yarılarında mental anlamda oyundan düşen altın adamlar bu atraksiyonla maça istekli ve güçlü bir şekilde sarılıyordu. Zaman zaman kalemizde tehlikeli anlar yaşıyor olsak da, karşı kalede çok net iki pozisyon yakalayıp gole çeviremiyorduk. Dakikalar 80’i gösterdiğinde karambolde oluşan bir pozisyonda hakem tereddütsüz beyaz çizgiyi gösteriyor, tribünler heyecandan yıkılıyordu. Topun başına gelen takımın penaltıcısı topu Enes’e uzattığında bir kez daha sahada oynayanlara olan inancım tazeleniyordu. Enes penaltıyı kaçırıyor, takım arkadaşları şefkatle başını sıvazlıyor, moral verip o anda kucaklıyorlardı.Çekilen çilenin, kucaklaşmayla birleştiği dakikaların sadece ufak bir kesitine şahit oluyorduk. Penaltıyı kaçırdıktan sonra oyunda orta saha hakimiyetini elimize alıyorduk. Birbiri ardına birkaç pozisyon girişiminde bulunuyor fakat golü bulamıyorduk. 93’üncü dakikada Enes sıfıra mükemmel inerken rakip defansla kalecinin arasına topu öle bir bırakıyordu ki, onun topla olan yeteneğinin belki de çeyreğiydi. Zehiri atmıştı. Rakip defans böle bir zehir karşısında çaresiz kalıyordu. Pozisyonun içinde Yunus var oluyordu. Rakip defans ve Yunus’un ortaya karışık yaptıkları topa dokunma hamlesinde top filelerle buluşuyordu. Stat yıkılıyordu. Özlem bitiyordu. Hasret diniyordu. 18 altın adam tarih yazıyordu. Büyük taraftar çektiği çilenin karşılığını bu golle alıyor, sevgi seliyle sefasını sürüyordu. Enes içindeki burukluğu bir kenara bırakıyor, golün heyecanıyla adeta yanıp tutuşuyordu.
Anlatılmaz yaşanır derler ya, Sakarya Atatürk Stadyumu yıkılmadan son kez muhteşem bir anıya, bir haykırışa, onurlu mücadeleye, şerefli bakışa, haysiyetli dikilişe, yürekten direnişe, can pahasına verilen bir mücadeleye şahit oluyordu. Sakarya tarihinin en büyük halayı Sakarya Atatürk Stadyumu’nda çekiliyordu. Araç konvoyu beş köprüde kendiliğinden oluşuyordu. 18 altın adamı karşılamak için ilçenin giriş – çıkışı kapatılıyor binlerce taraftar sahnedeki yerini alıyordu. Üstü açık otobüsümüz Şampiyon nidalarıyla ilçeye giriş yapıyordu. Gelecek haftalarda şampiyonluğun hikayesini siz değerli okurlarım için romanlaştıracağım hiç merak etmeyin. 18 Altın adamın hikayesi Sapanca’nın hikayesi olacak.
Play Off grubunu lider bitirerek ilçemize çifte heyecan yaşatan Kırkpınarspor camiasına, teknik ekibine, sporcularına ve gönül verenlerine teşekkürlerimi sunuyorum. Bal Ligi’nde derbiler kaldığı yerden devam edecek.
Sapanca, Sakarya’nın temel taşıdır. Sapanca istedi mi, birlik oldu mu, taşın altına elini soktu mu, yapamayacağı, elde edemeyeceği, alamayacağı bir şey asla yoktur. Büyük Sapancaspor taraftarına, 18 altın adama, teknik ekibe, camiaya, bu semte gönül verenlere Bal Ligi hayırlı uğurlu olsun. Küçük semtin büyük öyküsünün şimdilik bir kısmı gerçekleşti.
Arım, balım, peteğim, erisem de yudum yudum, yine seni seveceğim … Sağlıcakla kalın.
Sapancaspor son 4 yıl içinde oynadığı 2 baraj maçından sahadan kaybederek ayrılmış, taraftarını hüzne boğmuştu. Maç öncesinde her zamanki gibi Sapancaspor taraftarı Sakarya Stadyumunda kendilerine ayrılan yerleri tıka basa doldurmuştu. Sapancaspor’un emektar bekçileri Kalaycıspor maçından sonra, “biz bitti demeden bitmez” sloganını şampiyonluğa inanmayanlara inat her yerde vurgulayarak tekrarlıyorlardı. Maçın sonrasında tesislere gelerek, idman sahasına gelerek, kamp yapılan otele gelerek takıma moral motivasyon katıyorlardı. İnanmışlardı. Gözlerinden bu inanç fışkırıyordu. Gelelim 18 altın adama. Nasıl anlatacağım bilemiyorum. Öyle bir baraj maçı oynuyorduk ki dillere destan. Bugüne kadar gördüğüm en fedakar, en vefakar, en cefakar, Sapanca sevdalısı, tarihte Sapancaspor’a yaptığı büyük hizmetle hatırlanacak file bekçimiz Fatih, Kalaycıspor maçında sakatlanınca baraj maçının yapılacağı gün uzun uğraşlar sonunda yaklaşık 13 yıldır futboldan uzak kalmış Mert’i filiz lisansla sahaya çıkartıp kaleyi ona teslim ediyorduk. Son dakikada, kadro dışı bırakılmış Selim İbrahim takıma dahil oluyordu. Play Off’un ilk maçından baraj maçına kadar takımın ilk 11’i hiç değişmiyordu. 3 günde bir yüksek tempolu maçlar bana mısın demiyordu adeta bu aslanlara.
Kalaycıspor maçı yaşattığı heyecanla tarihteki yerini alıyordu. Kalaycıspor maçına dair konuşulması gereken o kadar çok şey var ki!!! Şimdi yeri ve zamanı değil.
Kocaalispor maçında geri dörtlüye Selim monte olunca takım klasik sistemine dönüyordu. Yavuz – Melih ikilisi ön liberodaki yerlerini alıyordu. Bu ikili Bankasya’da banko oynar. 90 dakika boyunca Kocaalispor orta sahamızdan kalemize derinlemesine inme fırsatı bulamıyordu. 33 günde 11 maç oynayan takım 20 gündür dinlenen Kocaalispor’a karşı ikili mücadelelerin tamamına yakınında üstünlük sağlıyordu. İlk dakikalarda rakibin penaltı atışını auta atması maça olan konsantrasyonumuzu daha da yükseltiyordu. Arka arkaya karşı kalede çok önemli gol fırsatları yakalayıp, bir türlü fileyle buluşturamıyorduk. İlk yarı kalemizde penaltı pozisyonu haricinde tehlikeli başka bir an yaşamamıştık. İkinci yarının başlama düdüğü çaldıktan birkaç dakika sonra büyük taraftar sahayı konfeti yağmuruna tutuyordu. Genelde birçok maçta maçın ikinci yarılarında mental anlamda oyundan düşen altın adamlar bu atraksiyonla maça istekli ve güçlü bir şekilde sarılıyordu. Zaman zaman kalemizde tehlikeli anlar yaşıyor olsak da, karşı kalede çok net iki pozisyon yakalayıp gole çeviremiyorduk. Dakikalar 80’i gösterdiğinde karambolde oluşan bir pozisyonda hakem tereddütsüz beyaz çizgiyi gösteriyor, tribünler heyecandan yıkılıyordu. Topun başına gelen takımın penaltıcısı topu Enes’e uzattığında bir kez daha sahada oynayanlara olan inancım tazeleniyordu. Enes penaltıyı kaçırıyor, takım arkadaşları şefkatle başını sıvazlıyor, moral verip o anda kucaklıyorlardı.Çekilen çilenin, kucaklaşmayla birleştiği dakikaların sadece ufak bir kesitine şahit oluyorduk. Penaltıyı kaçırdıktan sonra oyunda orta saha hakimiyetini elimize alıyorduk. Birbiri ardına birkaç pozisyon girişiminde bulunuyor fakat golü bulamıyorduk. 93’üncü dakikada Enes sıfıra mükemmel inerken rakip defansla kalecinin arasına topu öle bir bırakıyordu ki, onun topla olan yeteneğinin belki de çeyreğiydi. Zehiri atmıştı. Rakip defans böle bir zehir karşısında çaresiz kalıyordu. Pozisyonun içinde Yunus var oluyordu. Rakip defans ve Yunus’un ortaya karışık yaptıkları topa dokunma hamlesinde top filelerle buluşuyordu. Stat yıkılıyordu. Özlem bitiyordu. Hasret diniyordu. 18 altın adam tarih yazıyordu. Büyük taraftar çektiği çilenin karşılığını bu golle alıyor, sevgi seliyle sefasını sürüyordu. Enes içindeki burukluğu bir kenara bırakıyor, golün heyecanıyla adeta yanıp tutuşuyordu.
Anlatılmaz yaşanır derler ya, Sakarya Atatürk Stadyumu yıkılmadan son kez muhteşem bir anıya, bir haykırışa, onurlu mücadeleye, şerefli bakışa, haysiyetli dikilişe, yürekten direnişe, can pahasına verilen bir mücadeleye şahit oluyordu. Sakarya tarihinin en büyük halayı Sakarya Atatürk Stadyumu’nda çekiliyordu. Araç konvoyu beş köprüde kendiliğinden oluşuyordu. 18 altın adamı karşılamak için ilçenin giriş – çıkışı kapatılıyor binlerce taraftar sahnedeki yerini alıyordu. Üstü açık otobüsümüz Şampiyon nidalarıyla ilçeye giriş yapıyordu. Gelecek haftalarda şampiyonluğun hikayesini siz değerli okurlarım için romanlaştıracağım hiç merak etmeyin. 18 Altın adamın hikayesi Sapanca’nın hikayesi olacak.
Play Off grubunu lider bitirerek ilçemize çifte heyecan yaşatan Kırkpınarspor camiasına, teknik ekibine, sporcularına ve gönül verenlerine teşekkürlerimi sunuyorum. Bal Ligi’nde derbiler kaldığı yerden devam edecek.
Sapanca, Sakarya’nın temel taşıdır. Sapanca istedi mi, birlik oldu mu, taşın altına elini soktu mu, yapamayacağı, elde edemeyeceği, alamayacağı bir şey asla yoktur. Büyük Sapancaspor taraftarına, 18 altın adama, teknik ekibe, camiaya, bu semte gönül verenlere Bal Ligi hayırlı uğurlu olsun. Küçük semtin büyük öyküsünün şimdilik bir kısmı gerçekleşti.
Arım, balım, peteğim, erisem de yudum yudum, yine seni seveceğim … Sağlıcakla kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder